Yükleniyor...
Marş Mira 2019 İzlenimlerim
Blog Featured Image

Marş Mira 2019 İzlenimlerim

Soykırımın 25. yıldönümü yaklaşırken Marş Mira 2019 izlenimlerim :

Kısa tarihçe :
 
Yugoslavya'nın dağılma sürecinde 1992 yılından 1995'e kadar devam eden Bosna Savaşı'nda tüm ülkede Hırvatlar ve Sırplar eliyle 100.000'den fazla Boşnak katledilmiş, 2.000.000'dan fazla Boşnak da göç etmek zorunda kalmıştır. Savaş boyunca yaşanan en büyük ve kitlesel katliam ise Temmuz 1995'te bugünkü Sırbistan sınırına çok yakın olan Srebrenitca'da gerçekleşmiştir. Birleşmiş Milletler Barış Gücü olarak bölgede bulunan Hollanda ordusunun koruma kalkanını kaldırması ile Srebrenica'ya saldıran Sırp milliyetçileri 8372 çocuk , kadın ve erkeği katletmiş, kaçmaya çalışan 15.000 kadar Boşnak ise güvenli bölge olan Tuzla'ya ulaşabilmek için Srebrenica - Nezuk arasındaki ormanlık ve sarp dağ yoluna girmiş ve çoğu burada keskin nişancılar, mayınlar ya da zorlu koşullar yüzünden hayatlarını kaybetmiştir.

Savaşın ardından her yıl Srebrenica Katliamı'nın yıldönümüne denk gelen tarihlerde Marş Mira (Barış Yürüyüşü) yapılmaya başlanmıştır. İlk kez 2005 yılında yapılmaya başlayan bu yürüyüş Sırp Milliyetçilerinden kaçan Boşnak halkının Potoçari-Nezuk arasında kullandığı yaklaşık 95 km. lik yolu 8-11 Temmuz tarihleri arasında 3 gün boyunca kaçış yönünün ters istikametinden katederek o günleri ve hayatlarını kaybeden kişileri anma amacı gütmektedir.

2019 Mars Mira'ya nasıl katıldım ve izlenimlerim :

Bosna Savaşı başladığında üniversitede Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde okuyordum ve bir gün önce Bosna'da yaşanan olayları bir gün sonra derste hocalarımızla tartışıyor, yorumluyorduk. Gençliğin verdiği idealizmle dünyanın bu kadar korkunç bir yer olmasına hem şaşırıyor, hem öfkeleniyor ve daha yaşanası bir dünya için sürekli hayaller kuruyor, ideal modeller yaratmaya çalışıyorduk. Bosna Savaşı ve Srebrenitca katliamı bende o yüzden derin bir iz bırakmıştır. Bundan birkaç yıl önce bir gece tesadüfen İz TV'de yayımlanan Marş Mira Belgeseli'ni izledim ve bu yürüyüşe katılmaya karar verdim.

Marş Mira yürüyüşü her sene katliamın yıldönümüne denk gelecek şekilde yapılmaktadır. Her sene 8.Temmuz'da Nezuk'tan başlayan yürüyüş 3 gün boyunca günde yaklaşık 30-35 km mesafe katederek toplam 95 km. lik zorlu bir rotadan sonra Potoçari'de sona erer ve 11.Temmuz'da Potoçari'deki şehitlikte hem bir önceki yıl içinde toplu mezarlardan çıkartılıp kimliği tespit edilen naaşların defin töreni hem de katliamı anma töreni ile sona erer. Yürüyüş yolu fiziksel olarak zor olmasının yanısıra ağır bir duygusal yükü de beraberinde getirdiğinden sürece hazırlıklı olmakta fayda olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden yazımın devamında 3 gün boyuca edindiğim deneyimlerimden ve düşüncelerimden bahsedeceğim. İlk kez katılmayı düşünenlere bir katkım olabilirse ne mutlu bana.

Yürüyüşe katılmaya karar verdiğimde internet üzerinde yaptığım araştırmalarla Marş Mira Türkiye sitesine ulaştım. Oradan da Marş Mira facebook topluluğuna üye oldum ve süreç başladı. Marş Mira Yürüyüşü, Birleşmiş Milletler ve Bosna Ordusu güvencesi ile gerçekleşen ve Kızılhaç'ın da gönüllü olarak sağlık hizmeti verdiği bir etkinlik. Yürüyüşün bir organizasyon komitesi var ve doğrudan onlarla bağlantı kurup akredite olmak da mümkün. Ancak ben Türkiye'den düzenli olarak her yıl katılım sağlayan Marş Mira Türkiye grubuna katılarak gittim. Bosna- Hersek ile ilgili bir bilgim ve tecrübem olmadığı için bilgi sahibi bir grupla yola çıkmanın hem daha doğru hem daha güvenli olacağını düşündüm. Nitekim de öyle oldu. Marş Mira Türkiye'den sevgili Caner Beşok başta olmak üzere yürüyüşteki en büyük destekçimiz sevgili Mirza Music ve Marş Mira Türkiye ekibindeki şahsen tanıştığım tanışamadığım herkese de bu vesileyle teşekkür etmek istiyorum. 135 kişilik kafilenin akreditasyonu, Saraybosna - Nezuk - Potoçari - Saraybosna arasındaki ulaşımı, kahvaltı ve akşam yemekleri, kamp alanlarının organize edilmesi ve yürüyüş sırasında çocuklara dağıtılacak hediyelerin alınıp paketlenmesi gibi son derece komplike detayları en güzel şekilde hallederek bizler için güvenli ve yürüyüşün içeriği bağlamında konforlu bir ortam sağladılar. 



Yürüyüş : 

7.Temmuz.2019 Pazar sabahı Saray Bosna At Meydanı'nda buluşan kafile üyeleri kısa bir tanışma toplantısının ardından 3 otobüs olarak Tuzla şehrine doğru yola çıktık. Tuzla'da geleneksel Boşnak yemekleri ile güzel bir öğle yemeği yedik. Önümüzdeki 4 gün boyunca yiyeceğimiz son mükellef yemek olması açısından çok önemli bir öğündü. Daha sonra yine otobüslerimize bindik ve ilk kamp yerimiz olan Nezuk'a ulaştık. Daha otobüsten inmeden başlayan yağmur gittikçe şiddetlenen bir fırtınaya dönüştü ve çadırlarımızı kurmadan önce hepimiz ciddi şekilde ıslandık. Bu arada kamp alanında Boşnak yetkililer tarafından düzenlenen kısa ve duygusal bir töreni izledik.Yağmur dinip de çadırlarımızı kurmaya giriştiğimizde hava neredeyse kararmıştı. Yürüyüşçülere ikram edilen cevabcicilerimizi (Boşnak köftesi) yedikten sonra yattık.



8.Temmuz.2019 Pazartesi Sabah saat 5.00'ten itibaren çadırları toplamaya başladık. Ortaklaşa hazırladığımız kahvaltımızı ettik. Diğer kamp bölgelerinden gelen katılımcılarla birlikte kalabalık gittikçe büyümeye başladı. Yürüyüş başlamadan önce yine duygusal bir tören yapıldı, hayatlarını kaybedenler için dua okundu, hayatım boyunca melodisi kulaklarımdan silinmeyecek olan Bosna Ağıdı eşliğinde yaklaşık 6000 kişinin katıldığı yürüyüş ormanlık alana girerek başladı. Yaklaşık 35 km kadar bir mesafe katettiğimiz birinci gün çok sayıda Boşnak köyünden geçtik. Köylüler yollarda bekliyor, geçerken mutlaka bir şeyler ikram ediyorlardı. Herkes imkanları elverdiğince bir şeyler hazırlamış ve yememiz için bizi zorluyorlardı. Bazı büyük köylerde kazanlarla kahve, çay pişirip yürüyüşçülere ikram ediyorlardı. İnsanlar yaşadıkları acıya birilerinin ortak olmasından, onlar için yürüyor olmamızdan çok mutluydular. Acılar paylaşıldıkça azalıyor mu emin değilim ama paylaşıldıkça daha katlanılır oluyor. 

Yol boyunca bazısını farkedebildiğim bazısını ise geçtikten sonra anladığım toplu mezarların yanından geçtik. Toplu mezar tanımı o tabelaları gördüğünüzde hissedeceğiniz duygular hakkında kesinlikle ipucu vermiyor. Bu yürüyüş her adımında son derece üzücü, travmatik ve insana insanlığını sorgulatan bir deneyim. Yol boyunca yanından geçtiğiniz, birlikte yürüdüğünüz ayakkabısı, kıyafeti bu yürüyüşe asla uygun olmayan insanların bu tedbirsizliğini başta çözemiyorsunuz. Oysa yaşı 25'ten büyük olan herkesin yaşadığı, hatırlamıyorsa dahi etkilendiği bir kitlesel olay Srebrenica katliamı. İnsanlar ya kendileri 1995'te bu yolu kaçmak için kullanmış ya da bu yolda sevdiklerini kaybetmiş. Bir anma yürüyüşünden öte bir Hac yürüyüşü bu ve ayakkabısız, ceketsiz, yiyeceksiz yürüyen bu onlarca insan o günlere yakın koşullarda yürümeyi bilerek tercih ediyorlar. Yanımızdaki yiyecekleri ikram ettiğimiz halde kesinlikle kabul etmeyen, kilometrelerce yolu aç susuz yürümeyi tercih eden bir beyefendiye denk geldik. Ne kadar ısrar ettiysek de asla bir şey yemedi. 



Bu yürüyüş bir anma yürüyüşü, bir Barış yürüyüşü ve "sessiz" bir yürüyüş. Bağırmak, şarkı söylemek, marş söylemek, ilahi söylemek, kötü sözler söylemek asla yok ve kesinlikle tasvip edilmiyor. Benim için yürüyüşün en etkileyici yanlarından birisi bu sessizlik oldu. 6000 kişi sessizce yollarda yürüyor. İnanılmaz güçlü bir sessiz çığlık. Kafileler sabah yürüyüşe istedikleri saatte başlıyorlar ancak belirli noktalarda beklenip çoğunluğun gelmesi sağlandıktan sonra olabildiğince kalabalık bir şekilde yürüyüşü gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Kafilenin en önünde Bosna sancağı var yürüyüşçülerin o sancağı geçmesi yasak. Sancağın önünde sadece 1995'te bu yolu yürüyüp sağ kurtulmayı başarabilmiş olan Boşnaklar yürüyor.

İlk gün yürüyüşümüz güneşli bir havada, Boşnak köylerinden geçerken gördüğümüz sınırsız sevginin verdiği moral ve ikramların getirdiği doygunlukla çok zorlanmadan bitti. Yine bir Boşnak ailenin oturduğu dere kenarı bir düz alanda kamp kurduk. İnternetim olmadığı ve telefon asla çekmediği için rota bilgisine, konakladığımız yerlerin bilgisine sahip değilim. Açıkçası bu bilgiye ulaşmayı da çok önemsemedim. Yürüyüşün bir parçası olmak ve 24 yıl önce o yollardan yürümek daha doğrusu kaçmak zorunda kalan insanları düşünmek, anmak benim için daha önemliydi. Bu şekilde davranabilmemin en önemli sebebi de tecrübeli bir grubun içinde yer almamdı. Nerede konaklayacağımı, ne yiyeceğimi düşünmek durumunda kalmadan sadece yürüyüşe ve iç dünyama odaklanabildim.

9.Temmuz.2019 Salı : Yine güne çok erken başladık. Saat 5.00 gibi kalkıp çadırları toplamaya ve araca yüklenmeye başlamıştık. Marş Mira Türkiye grubu gün içinde ihtiyacımız olmayan eşyaları, çadırlarımızı ve valizlerimizi bir kamp noktasından diğerine götürecek bir araç ayarlayarak büyük bir derdi çözmüşlerdi. Sabah fazla eşyaları araca yükleyip kahvaltımızı yaptıktan sonra yine yola çıktık. Bu ikinci günde 900 m. irtifaya kadar çıkacağımız zorlu bir dağ tırmanışı yapacaktık. İki gece üst üste yağan yağmur yüzünden dağ yolu balçık çamur olmuş ve yürümeyi inanılmaz zorlaştırmıştı. Bazı yürüyüşçülerin ayakkabılarının tabanı o balçık çamura saplandı ve orada kaldı. Düşenler, kayanlar çokçaydı. Ancak herkes birbirine yardım etti, bazı yerlerde tutunmak için Bosna ordusu tarafından gerilmiş ince halatlar vardı onlara tutunarak yürüyebildik. Akşam kamp yerine vardığımda hayatımda yürüdüğüm en zor yolu yürüdüğümü düşünüyordum. Bizler hiçbir savaş tehdidi olmadan, yanımızda yiyecek içecek varken ve her ihtiyacımız olduğunda Kızılhaç gönüllülerinden yardım alabilecekken dahi korkunç zor bir yürüyüş yaptık, direncimizin kırıldığı, moralimizin bozulduğu anlar oldu. Canlarını kurtarabilmek için aç susuz, yalınayak o yollardan kaçmaya çalışan insanları düşündükçe kalbimin ortasına bir taş gelip yerleşiyor.



Bu sefer kampımız çok tatlı Boşnak bir teyzenin evinin önündeki bahçede. Çadırlarımızı yine yağmur altında kuruyoruz. Teyze evinin tuvaletini  kadın yürüyüşçülere açıyor. Hepimiz sırasıyla bu imkandan yararlanıyoruz. 



Teyzenin evinin önünde oturmuş sigara içen 40 yaşlarında bir adam var. Tuvalet kuyruğunda beklerken bir şekilde konuşmaya başlıyoruz. İngilizce bilen Boşnak çok olmadığı için yürüyüşe katılan bir başka ülke vatandaşı sanıyorum kendisini önce. Konuşma sırasında öğreniyorum ki kendisi 15 yaşındayken bu yolda 5 gün boyunca yağmur altında yürüyerek Sırplardan kaçmış ve sonrasında da Amerika'ya göç etmiş. Ben anmak için yürüyüşe geldiğini sanıyorum. Meğer babası ve erkek kardeşini Sırplar yakalamış ve bir daha da kendilerinden haber alamamış. 3 ay önce arayıp yeni açılan toplu mezarlardan birinde erkek kardeşini bulduklarını söylemişler. Potoçari'deki törende onu defnetmek için gelmiş. Bize evini açan teyze de ablasının kayınvalidesiymiş ve o da savaşta oğlunu kaybetmiş. "Yolu yürüyecek misiniz?" diye sordum, "tekrar böyle bir şeyi yapamam arabayla gideceğim" diye yanıt verdi. Böylesi bir acı yaşamış insanlara ne diyeceğinizi bilemiyorsunuz. Ben tören günü de birkaç aileyle tanıştım ne başsağlığı dileyebiliyorsunuz, ne de başka bir şey söyleyebiliyorsunuz, nutkunuz tutuluyor, söyleyeceğiniz her kelime kof ve anlamsız geliyor. Ben ya elini tuttum tanıştığım insanların ya da sarılabiliyorsam sarıldım, elimden başka bir şey gelmedi.

10.Temmuz.2019 Çarşamba : Yürüyüşün 3. ve son günü ile ilgili olarak her yürüyüş öncesi kamp alanında yapılan bilgilendirme toplantısında, yürüyüş rotamızın çoğunlukla asfalt ve düz bir parkur olduğu, sadece bir yerde dağlık ve ormanlık alandan geçileceği ancak Sırp Kantonu'nda olduğumuz için geçtiğimiz Sırp köylerinde misafirperverlik göremeyeceğimizi o yüzden yiyecek içecek stoğumuzu iyi yapmamız gerektiği söylendi. Bir önceki güne göre daha rahat bir parkurda yürüyeceğimiz için kısmen rahat bir halde aşırı yağan yağmura da fazla kafayı takmadan yağmurluklarımızı sırtımıza geçirip yürüyüşe başladık. Ancak işler hiç de söylendiği gibi olmadı. Ağır yağış altında, dağlık ve ormanlık bir arazide yanlış bir yere basarsak mayına basma ihtimalimiz olan bir yolda, kayma, düşme, uçurumdan yuvarlanma tehlikesiyle toplamda 36 km yol yürüdük. Parkur hakkındaki bilgiyi ise gece yürüyüş bittikten sonra öğrendik : Savaştan 24 yıl sonra ilk kez bu yıl Boşnak halkının Sırplardan kaçarken kullandığı gerçek yol yürüyüşçülere açılmış. Yürüyüşün ortalarında bir mola yerinde resmi görevli bir kadın beni durdurup "isterseniz buradan sonra sizi bir araçla yola çıkartabilirim devam ederseniz ölüm tehlikesi var" dedi. Ben de "3 senedir bu yolu yürümeyi hayal ediyorum ölürsem ölürüm" dedim ve yürümeye devam ettim. Ancak yol düşündüğümden zorluydu ve kendimi son derece yalnız, çaresiz hissediyor ve tabiri caizse “öleceksem ölürüm” şeklinde artistlik yaptığım için pişmanlık duyuyordum. Bir süre sonra yanımda bir adam belirdi ve “merak etme ben bu yolu seninle yürüyeceğim” dedi. Ne kadar itiraz ettiysem, onu yavaşlatacağımı söylediysem de beni dinlemedi. “Bu bir dayanışma yürüyüşü değil mi zaten?” dedi ve Potoçari’ye giden asfalt yola çıkana kadar benimle yürüdü. Düşeyazdım elimden tuttu, kaydım çekti, tırmanacak gücü bulamadım arkadan itti, kendim yürümek istediğim yerlerde güvenli mesafeden takip etti. Kızılhaç yetkililerinden magnezyum tozu isteyip içirdi. Hiç tanımadığım bu insan o yolda benim yoldaşım oldu.



Marş Mira yetkililerinin akredite grupların liderlerine dahi bilgi vermeden açtıkları ve yürüyüşçüleri yönlendirdikleri bu yolu yürüyebildiğim için kendi adıma çok mutluyum. Ancak özellikle yürüyüşün bu bölümüne katılmak isteyenlerin mutlaka ciddi bir trekking tecrübesi olması gerektiğini düşünüyorum. Sırt çantalarında da ciddi bir acil durum ekipmanı olmalı. 

Yürüyüşümüz 8372 kişinin yattığı Şehitliğin olduğu Potoçari kasabasında sonlandı. Kasaba girişinde çocuklarını kaybetmiş anneler beyaz tülbentleri ve yaşlı gözleriyle iki sıra olmuş halde bizleri karşılayıp geçerken sarıldılar. Şehitlikten okunan duaların sesi arkadan geliyordu ama bizi karşılayan annelerden en ufak bir ses çıkmıyordu. Asla ama asla unutamayacağım bir andı.

11.Temmuz.2019 Perşembe : Potoçari'deki şehitlikte yapılan anma ve açılan toplu mezarlarda bulunup kimliği tespit edilenlerin defin törenine katıldık. Şehitlik çok etkileyici bir yer. Aileler için de bir yandan sevdikleri yakınlarını anma diğer yandan da hayatta kalan dostlarını, komşularını görme, hasret giderme yeri. İnsanlar yiyecekleri ile portatif sandalyeleri ile gelmiş yakınlarının mezar taşının başında sabahın erken saatinden itibaren oturuyorlar. Komşu mezar taşının başında duran ailelerle sohbet ediyorlar, birbirlerine yiyecek ikram ediyorlar, dua ediyorlar.





Potoçari'de Sırpların Boşnaklara işkence etmek için kullandığı ve şu anda müze olarak ziyarete açılmış olan akü fabrikası var ama ben gitmedim. İçeri girebilecek gücüm yoktu. Yürüyüş sonrası birkaç gün kaldığım Saraybosna'daki hiçbir savaş müzesini ya da tünelleri de ziyaret etmedim, edemedim. 
Zaten her yerde savaşın izleri var hala, her şey kırık dökük, binalar, sokaklar ve insanlar bile. 
Ancak yine de her şeye rağmen sürdürülmeye çalışılan o "normal" yaşam. 

İşte ben o kırık döküklüğün arkasına gizlenen bu yaşama arzusuna, bu varolma çabasına meftun oldum, esas onu görmek onu hissetmek istedim. Hani böyle kaldırım taşlarının arasından bir yerden minicik bir ot yeşerir ya, işte öyle bir yaşama tutunma istidadı.

Hayatın her zaman ölümü yendiğinin kanıtı. Bosna Hersek, Saraybosna, Boşnak halkı ve Marş Mira yürüyüşü kalbimde çok özel bir yerde ve bu yolculuk daha dönüş yoluna geçtiğim an tekrar gelme ve yaşama özlemi çektiğim bir deneyim oldu.

GÖZLEMLERİM VE NOTLARIM

Yazımı bitirmeden önce hem son gün ile ilgili hem de genel olarak bazı gözlem ve yorumlarımı da eklemek istiyorum ilerleyen yıllarda Bosna Hersek'teki yerel organizasyon komitesi bu konularda bazı çalışmalar yapabilir. 

Marş Mira elbette ki geçmişte yaşanan korkunç katliamı anma ve farkındalık yürüyüşü, ancak dünyanın hemen her yerinden yaklaşık 6000 kişinin katıldığı bir organizasyon sonuçta uluslararası bir nitelik taşır ve biraz daha profesyonel yönetim gerektirir. İngilizce bilen hiçbir yetkilinin olmaması, akredite grupların düzgün bilgilendirilmemesi gördüğüm önemli eksikliklerin başında geliyor.

Yürüyüş mesafesi ile ilgili hiçbir sağlıklı bilgi akışı elde edemedik. Kaç km kaldı diye sorduğunuz an herkes size tepki gösteriyor. Oysa zaten herkes neden orada olduğunun farkında ancak nihayetinde bu birebir simülasyon değil bazı konularda bilgilendirilmeye ihtiyaç duyuluyor. Yerel orgaizasyon komitesinin bu konuda yollara koyabileceği tabelalar yardımcı olacaktır.

Yürüyüşün son gününe özel bir bilgilendirme yapılmalı ve belirli bir kondisyona ve ekipmana sahip olmayanlar da o parkura sokulmamalı diye düşünüyorum. Bu kadar çok sayıda insanın katıldığı bir yürüyüşte en basit önlemlerin dahi sağlanamadığı bir coğrafi ortamda katılımcıların can güvenliği ile ilgili daha ciddi tedbirler alınmalı ve çoğunluk yine asfalt yola yönlendirilmeli.


Mars Mira ile ilgili belgesel : https://www.youtube.com/watch?v=H_OCwRSI7So

Mars Mira ile ilgili bir okumahttp://www.balkanedebiyati.com/bir-sivil-toplum-hadisesi-olarak-mars-mira/

Marş Mira Türkiyehttps://www.facebook.com/marsmiraturkiyeorg/


Özlem Can Uğursal

İlişkili Gönderiler

2 Yorum

avatar

Yazınızı okudum yürüyüş hakkında güzel bilgileriniz ve yaşadığınız deneyim ve duygularınızı çok güzel yansıtmışsınız bende çok gitmeyi istemiştim fakat gidemedim umarım bu yıl gidebilirim çok güzel bir anlatım tebrik ederim.

21 Ekim 2019 21:39
avatar

çok etkili ve aydınlatıcı olan kaleminize yüreğinize sağlık inşallah 25.yılda orada olacağım. hazırlanırken kesinlikle yazınızı bir kez daha okuyacağım teşekkürler.

23 Ocak 2020 23:22
Bir Cevap Yazın
E-posta hesabınız yayınlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmiştir.